Pages

07 July 2013

La biennale di Venezia 2013

Aslında elim erirse yazmak istiyorum ama şunu söyleyebilirim ki Venedik Bienali Yer verilen işlerin kalitesi, serginin yelpazesi ve izleyiciye taktim edilişi onun neden çağdaş sanat dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olduğunu açıkça ortaya koyuyor.  İstanbul Bienali ile sorduğu sorular ve aradığı cevaplar ile önemli noktalara temas etse de "prestij" meselesinde daha 40 fırın ekmek yemesi gerekli.

Dikkatimi çeken çalışmalardan bir tanesi Bahreynli fotoğraf-vidyo sanatçısı Waheeda Malullah oldu. Çok genç sayılmaz kendisi zira 78 doğumlu. Çalışmaları ise tahmin edilebileceği gibi Arap toplumunda kadının kendine yer edinme çabası. Bana kalırsa da son derece somut bir biçimde ortaya koyuyor. Bu fotoğraf bir fetüsün insan vücudundaki gelişimini Red and White (2011) isimli dizisinde.


06 January 2013

PhD aramaları

Sıkıntılı zamanlarım başladı. Zira kendime münasip bir phd posizyonu bulmaya çalışıyorum.

Bu aslında iş aramaya benziyor ama zorlugu iş bulmanın zorlugunun çok ötesinde. Yıllar önce iş de bakmıştım aslında ama sadece masterı yaparken bir yandan elimdeki diplomayı kullanarak yaşayabilmek için para kazanmaktı. Görüşmeye gittiğimde böyle söyleyince adam tabi güldü bana. Zaten çok niyetim yoktu. Neyse sonra tübitak bursu çıktı da ben de süper rahatladım. Güzel bişi bak o burs, sadece otur çalış diye para veriyorlar sana. Hem de iyi para veriyorlar. Neyse. 

Ama iş arayan adamın beklentisi olmaz genelde. Ne olursa yapar. Satış mı satış pazarlama mı pazarlama proje mi proje. Zaten oyun hamuru gibi çıkıyor üniversiteden. Sonra insan kaynakları, şef, müdür filan derken bi güzel şekle sokuyor bunu. Mis. Kafa rahat.

Ama phd bulmak öyle değil; çünkü artık sen bir hamur değilsin. Onu bırak işin başında "üniversitede kalacağım " kararını verirken ne konuda çalışmak istediğin var kafanda. "Ulan" diyorsun "ben bunu bunu şunu şöyle böyle yapmak için bu yola koyulmadım mı". İşte bak bu kararı sadece KENDIN için alıyorsun. Akademiyi seçmek sadece kendini tatmin etmek için. Merakını gidermek için. Okuyup öğrenmek için. bulunacagın entellektüel ortam, çalışma koşullarının "göreceli" esnekliği hep sonradan geliyor ve senin o önceleri aldıgın kararda hiç etkileri yok.

Dolayısı posizyonun senin yapına uygun olması gerekiyor. Formunu biraz yontup o pozisyonun kalıbına girebilirsin. Ama o yontma miktarı çok önemli. Aksi halde önündeki 4 sene boyunca O.M.F.G. diyerek, yaşamını rezil ederek geçirirsin; çünkü doktorayı tamamlamak sadece bir self-motivation meselesidir. 4 sene aynı konuda ne bulacagını kestiremeden çalışman gerekir. Danışmanının konu hakkıda fikri varsa şanslısın ama asla bilgisinin olmasını bekleyemezsin. Hatta genelde ne yapmaya çalıştıgını bile anlayamazlar; çünkü uğraştıgın problem senin problemin, onu sen tanıyorsun ve çözüm getirmeye çalışıyorsun. Gerçi bazen sen de bu anlayışını yitirebilirisin. İşte böyle böyle manevi çöküşler yaşarsın kimi kimi. Maneviyatını zedeler aynı zamanda maddiyatını da zorlar. Sonuç olarak, eğer konun sana uygun değilse, senin o yıllardır biriktirdiğin bekletileri karşılamıyor, motivasyonunu yüksek tutmuyorsa ayvayı yersin.

05 January 2013

Şehirler I

Bu bir Paris notudur.

Kimse diyemez Paris çirkin bir şehir diye. Paris güzel şehir. Ama "doğal, içten gelen" güzellik değil. Bol bol estetik ameliyat geçirmiş bir kadın gibi. Gözünüzü alamadan bakarsınız ama o hesaplanmış yüz hiç de yansıtmaz içinde geçeni. Paris de işte aynı bu biçim güzel. Gözünüzü alamazsınız geniş bulvarlarından, uyumlu binalarından, gece ışıklarından, Eiffel Kulesi'nden.

Paris güzel olacak tabi çünkü Fransa tüm enerjisini orayı güzel bir şehir yapmak için harcamış, hala harcıyor. Şu anda gördüğümüz Paris 19.yy boyunca yapılmış yenileminin ürünü. O zamana kadar tipik bir ortaçağ yapılaşmanının hakim olduğu Paris'de hastalık, pislik kol gezerken III. Napoleon bir fetva yayınlıyor ve Baron Haussmann'ı şehir baştan aşağıya yenilemesi için başa getiriyor. Haussmann sokakları, binaları yeniden planlıyor ve büyük bir yapıp çalışması başlıyor. Ardından bir dizi finansal kriz baş gösteriyor ve çalışmalara ara veriliyor. Devam eden dönemlerde ise kimi post-Haussmann kimi anti-Haussmann projeleri ile şehrin düzünlenmesi tamamlanıyor. Yani estetik ameliyat bitiyor ve netice her bir yanı hesaba kitaba uyan bir şehir oluyor. Bu arada es geçilmemsi gereken organizasyon Exposition Universelle var, ki bu fuar dizisi Paris'in teknoloji ve turizm alanlarında Avrupa'nın gözdesi yapıyor. Bu fuar dizisinin 100. yılı şerefine şehirde büyük bir yapım telaşı baş gösteriyor, örneğin o milyarların hayalini süsleyen La Tour Eiffel'in tek amacı şan şöhret olsun diye 1889'da bu fuar için inşa ediiliyor. Kule 1930 yılında New York'ta Empire State binalarının inşasına kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalıyor. Aslında ilk zamanlarında tek işlevi görsellikten öteye gitmese de sonralarında radyo yayınları için kullanılmaya başlanıyor.

Şimdi gelelim ressamlar, edebiyatçılar, felsefecilerin Paris'e akınlar düzenlemesine. Hani o 1789 Fransız Devrimi'nin sloganları var ya özgürlük, eşitlik, kardeşlik Paris'e oldukça şık bir ambalaj hazırlıyor. Burada önemli bir nokta var o da bu üçlünün sadece Fransız olanları kapsadığıdır. Zira devrimin yazılı dökümanı olan 1793 Déclaration des droits de l'homme et du citoyen 'de köleliği yasaklayan bir madde içermez, sadece bir iki ufak atımda bulunur. Unutmayalım ki Fransa'nın hala kolonileri vardır.

Farkındayım hala gelemedim ama şimdi geliyorum. Peki nasıl olmuştur da tüm kültür dünyası Paris'i mesken tutmuştur? Şu ambalaj kağının çekiciliği bir yana iki savaş arasında sanatçıların gidebileceği başka bir yer yoktu: 1. Dünya Savaşı'ın ardından komunizmden çekinen asker İspanya'da baskıcı rejim kurar (ispanyol ressamlar kaçar), İtalya'da Musolini rüzgarlar estirirken Almanya'nın nazizmini söylemeye bile gerek yoktur. Bu arada bir iki Amerikalı da gelir Paris'e, zira kendilerinde pek bir cacık olmadığından pek hayal ederler, pek severler. İşte o bu derken her milletten herkes burayı mesken tutar. 2. dünya savaşında Almanlar şehre girse de pek yakıp yıkmazlar mesela (ne talih). Böylelikle bohem dünyanın kalbi burada atmaya devam eder.

Paris yapaydır, bir Fransız pompası, dünyaca şişirilmiş bir balondur. Ama müzelerinde çok önemli koleksyonlar vardır; çünkü bunlar bizim şehrimizden çıkmıştır diye her şeyi sahiplenmiştir. İşin iyi tarafı görmeyi düşlediğiniz tablolar filan varsa Paris doğru adrestir, fazla yorulmazsınız.