Pages

05 January 2013

Şehirler I

Bu bir Paris notudur.

Kimse diyemez Paris çirkin bir şehir diye. Paris güzel şehir. Ama "doğal, içten gelen" güzellik değil. Bol bol estetik ameliyat geçirmiş bir kadın gibi. Gözünüzü alamadan bakarsınız ama o hesaplanmış yüz hiç de yansıtmaz içinde geçeni. Paris de işte aynı bu biçim güzel. Gözünüzü alamazsınız geniş bulvarlarından, uyumlu binalarından, gece ışıklarından, Eiffel Kulesi'nden.

Paris güzel olacak tabi çünkü Fransa tüm enerjisini orayı güzel bir şehir yapmak için harcamış, hala harcıyor. Şu anda gördüğümüz Paris 19.yy boyunca yapılmış yenileminin ürünü. O zamana kadar tipik bir ortaçağ yapılaşmanının hakim olduğu Paris'de hastalık, pislik kol gezerken III. Napoleon bir fetva yayınlıyor ve Baron Haussmann'ı şehir baştan aşağıya yenilemesi için başa getiriyor. Haussmann sokakları, binaları yeniden planlıyor ve büyük bir yapıp çalışması başlıyor. Ardından bir dizi finansal kriz baş gösteriyor ve çalışmalara ara veriliyor. Devam eden dönemlerde ise kimi post-Haussmann kimi anti-Haussmann projeleri ile şehrin düzünlenmesi tamamlanıyor. Yani estetik ameliyat bitiyor ve netice her bir yanı hesaba kitaba uyan bir şehir oluyor. Bu arada es geçilmemsi gereken organizasyon Exposition Universelle var, ki bu fuar dizisi Paris'in teknoloji ve turizm alanlarında Avrupa'nın gözdesi yapıyor. Bu fuar dizisinin 100. yılı şerefine şehirde büyük bir yapım telaşı baş gösteriyor, örneğin o milyarların hayalini süsleyen La Tour Eiffel'in tek amacı şan şöhret olsun diye 1889'da bu fuar için inşa ediiliyor. Kule 1930 yılında New York'ta Empire State binalarının inşasına kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalıyor. Aslında ilk zamanlarında tek işlevi görsellikten öteye gitmese de sonralarında radyo yayınları için kullanılmaya başlanıyor.

Şimdi gelelim ressamlar, edebiyatçılar, felsefecilerin Paris'e akınlar düzenlemesine. Hani o 1789 Fransız Devrimi'nin sloganları var ya özgürlük, eşitlik, kardeşlik Paris'e oldukça şık bir ambalaj hazırlıyor. Burada önemli bir nokta var o da bu üçlünün sadece Fransız olanları kapsadığıdır. Zira devrimin yazılı dökümanı olan 1793 Déclaration des droits de l'homme et du citoyen 'de köleliği yasaklayan bir madde içermez, sadece bir iki ufak atımda bulunur. Unutmayalım ki Fransa'nın hala kolonileri vardır.

Farkındayım hala gelemedim ama şimdi geliyorum. Peki nasıl olmuştur da tüm kültür dünyası Paris'i mesken tutmuştur? Şu ambalaj kağının çekiciliği bir yana iki savaş arasında sanatçıların gidebileceği başka bir yer yoktu: 1. Dünya Savaşı'ın ardından komunizmden çekinen asker İspanya'da baskıcı rejim kurar (ispanyol ressamlar kaçar), İtalya'da Musolini rüzgarlar estirirken Almanya'nın nazizmini söylemeye bile gerek yoktur. Bu arada bir iki Amerikalı da gelir Paris'e, zira kendilerinde pek bir cacık olmadığından pek hayal ederler, pek severler. İşte o bu derken her milletten herkes burayı mesken tutar. 2. dünya savaşında Almanlar şehre girse de pek yakıp yıkmazlar mesela (ne talih). Böylelikle bohem dünyanın kalbi burada atmaya devam eder.

Paris yapaydır, bir Fransız pompası, dünyaca şişirilmiş bir balondur. Ama müzelerinde çok önemli koleksyonlar vardır; çünkü bunlar bizim şehrimizden çıkmıştır diye her şeyi sahiplenmiştir. İşin iyi tarafı görmeyi düşlediğiniz tablolar filan varsa Paris doğru adrestir, fazla yorulmazsınız.